NAFİLE, SÜNNET, MENDUP, MÜSTEHAP ARASINDAKİ FARK NEDİR?
#1
Sünneti müekkede ve nafile arasındaki fark nedir? Her ikisi de kişinin isteğine binaen yapmış olduğu ibadetler olmasına rağmen ikisinin arasında bir fark var mıdır?

İbadetler iki çeşittir:

Birincisi: kesinlikle yapılması gerekenler. Bunlar farz ve vacip diye isimlendirilirler.

İkincisi: bunun dışında kalan ibadetler. Bunlarda; nafile, tetavvu’, mendub, müstehap, sünneti müekkede ve ğayri müekkede diye isimlendirilirler.

Bu terimler konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir: bu konuda üç farklı görüş vardır:

1- Bu terimlerin hepsinin anlamı aynıdır. Bu görüş meşhur olduğu üzere imam Şafiye aittir. Böyle demekle birlikte hepsi sünnetlerin bazılarının diğerlerinden daha kesin ve daha te’kidli olduğu konusunda görüş birliği içerisindedirler.

2-Nafile daha umumidir her şeyi kapsar. Nafilenin içine sünnet ve müstehab da girer. Bu görüş Hanefilerin görüşüdür.

3-Nafile peygamber efendimizin (s.a.v) yapmış olduğu ancak devam etmediği şeylerdir. Yani bazen yaptığı ve bazen terk ettiği şeylerdir.

Sünnet ise: peygamber efendimizin (s.a.v) bir topluluk içerisinde yaptığı, devam ettiği ancak vacip olduğuna delalet eden herhangi bir delilin olmadığı şeylerdir. Bu görüş Maliki mezhebinin görüşüdür. Bu görüşe yakın bir başka görüş de Hanbelilerin görüşüdür.

Hanbeliler: Mendubun üç mertebe olduğunu söylemişlerdir. En yüksek mertebesi: Sünnet sonra fazilet ve sonra da nafiledir demişlerdir.

Fakihlerin bu konudaki görüşleri şöyledir:

1-İbrahim El-Halebi El hnefi şöyle demektedir:

Nafile lügat olarak: Fazlalıktır. Nafile kelimesini çoğulu nevafildir. Şer-i olarak ise: farz ve vacip olmayan ibadetlerdir ki sünnet, müstehab, belli bir vakitle sınırlı olmayan tetavvulardır. (Ğunyeti El-Mütemelli Fi Şerh Meniyyetu-l Musalli S. 383.)

2-Maliki olan Dusuki şöyle demiştir: Nafile lügat olarak fazlalıktır. Terim olarak: Peygamber efendimizin yaptığı ancak her zaman devam etmediği ibadetlerdir. Yani bazen yaptığı ve bazen de terk ettiği şeylerdir. Peygamber efendimizin (s.a.v) bir şeyi tamamen hemen terk etmezdi çünkü kendisinin hususiyetlerinden biriside yapmış olduğu hayırlı ve güzel bir ameli kesip atıp tamamen terk etmemesi idi.

Sünnet ise lügat olarak: yol demektir.

Termi olarak: peygamber efendimizin (s.a.v) yaptığı, insan topluluklarının içinde devamlı olarak yapa geldiği ancak vacip olduğuna delalet eden herhangi bir delilin bulunmadığı ibadetlerdir. Müekked sünnetler ise sevabı çok olan ibadetlerdir örneğin: vitir namazı gibi. (Haşiyet Ed-Dusuki, 1/312)

3-Şafii mezhebi âlimlerinden El-Hatib Eş-Şirbini şöyle demiştir: “nafile namazlar babı” denilince farzların dışında yapılan ziyade ibadetlerdir. Terim olarak: farzların dışında kalan şeylerdir. Nafile diye isimlendirilmesi ise Allah tealanın farz kıldıklarından ziyade olarak kişinin yaptıklarıdır. Nafile: sünnet, müstehab, El Murğğab fihi (teşvik edilenler), hasen (güzel) olanlar diye de söylenir.

İmam Kadı ve başkaları da şöyle demiştir: farzın dışında kalanlar üçtür:

Tetavvu’: kendisi hakkında bir nas gelmemiş ibadettir. Bunu insan kendi isteğiyle yapar.

Sünnet: Peygamber efendimizin (s.a.v) devamlı olarak yaptıklarıdır.

Müstehab: Peygamber efendimizin (s.a.v) bazen yaptıklarıdır. Yahut emredip kendisinin yapmadıklarıdır.

Bunların dışında da âlimlerin bunlara benzer isimlendirmeleri vardır ancak hepsinin anlamı birbirine yakındır. Aralarındaki bazıları bazılarından daha önemli ve daha fazla bir şekilde eda edilmesi istenmiştir. Bütün bunların arasındaki fark ise sadece isimlendirmededir.

Hanbelî âlimlerinden İbnü En-Neccar şöyle demiştir: mendub; sünnet, müstehap, tetavvu’, taat, gurbe (yaklaşma), nafile, ihsan diye de isimlendirilir. Bütün bunların yani mendub olan ibadetlerin en üstü sünnettir sonra fazile sonra nafiledir.

Bizim ashabımızın imamlarından olan Şeyh Ebu talip Müderris El Müstensariyye “Havi el-kebir isimli eserinde şöyle demiştir: mendub üç kısımdır:

Birincisi: sünnet. İkincisi sünnet daha az ecri olan buna da nafile denir. Üçüncüsü: Ecir açısından bu ikisinin arasında olandır ki buna da fazilet ve rağbiyye denir.(Şerh El kevkeb El Münir, S. 126) bkz: El Mevsuat El-Fıkhıyye, 41/100)

Bu hususta dikkat edilmesi gereken Hanefilerin müekked sünneti terk edenleri günahkar görmeleridir. Ancak bu kişi vacibi terk eden kadar günah kazanmamıştır daha az günah kazanmıştır derler.

Bu Hususta Hanefilerden İbni Nüceym şöyle der: mezhebimizde en kuvvetli görüş: sahih olan görüşe göre günah ancak vacibin yahut müekked sünnetin terk edilmesiyle kazanılır. Beş vakit namazın sünnetlerini terk edenler için günahkâr olmaz denilmiştir ancak sahih olan günahkâr olmalarıdır. Bunu fethul Kadir de zikretmiştir.

Aynı şekilde sahih olan görüşe göre: her kim cemaatle namaz kılmayı terk ederse günahkâr olur çünkü cemaatle namaz kılmak da müekked sünnetlerdendir. İbni Nücemy’in sözlerini takip edip, iyice inceleyen kimse bu görüşü Nazair kitabında da bulabilir. Bunun yanında bilmek gerekir ki günahların bazıları bazılarından daha büyüktür dolayısıyla her kim müekked sünneti terk ederse bir vacibi terk etmiş gibi değildir.(El-Bahrur Raik, 1/3919
  


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar:
1 Ziyaretçi